“Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.”
W. Shakespeare
İş hayatı zamanımızın büyük kısmını harcadığımız, işletme içi veya dışı birçok kişi ile irtibat halinde olduğumuz, günlük yaşamdaki ruh halimizi de büyük oranda etkileyen bir platform. Gün istediğimiz gibi geçmediği takdirde, duygularımızı yeterince yöntemezsek, bu durum bizi çok yorabiliyor, uyku düzenimizi dahi bozabiliyor. Günümüzde işletme içinde veya dışında rekabetin büyük oranda yükseldiği iş yaşamındaki süreci yönetmek ve pozitifliğimizi koruyabilmemiz için ‘psikolojik bir kas’ gerekiyor.
Bu haftaki yazımda, iş yaşamında elimizde olan veya olmayan bazı olayları yönetmenin, -duygularımızı regüle etmenin- yöntemleri hakkında yazmak istedim. Eğitimlerimde/seminerlerimde sık karşılaştığım -iş yaşamında sıklıkla rastlanan- bazen yönetimsel hatalardan bazen de kişisel ego çatışmalarından kaynaklanan durumlar karşısında sergilenmesi gereken bazı yaklaşım önerilerim aşağıdaki gibi:
(Bu konuları genellikle liderlik ile ilgili eğitimlerimde/yazılarımda daha farklı açılardan –yönetimsel olarak- ele alıyorum. Buradaki yaklaşım astlar açısından ele alınmıştır.)
Takdir edilmemek: Yönetici veya çalışan olsun veya sosyal yaşamın herhangi bir noktasında bulunan bir birey olsun, iyi bir şey yaptığında mutlaka takdir edilmek istiyor. Evet takdir, evrensel bir ihtiyaç. Bu sebepten dolayı iş yaşamında takdir edilmeyen çalışan kendisini değersiz hissedebiliyor. Bu konudaki önerim; çalışan gerçekten iyi iş çıkardığına eminse ve çalışma arkdaşları veya birim yöneticisi tarafından takdir görmüyorsa karamsarlığa kapılmamalı veya kendini değersiz hissetmemelidir. Emin adımlarla yoluna devam etmelidir. Bu konu hakkındaki görüşlerini şirket anketlerinde, performans görüşmelerinde veya bire bir görüşmelerde birim yöneticisine iletebilir –bu ayrı bir sayfanın konusudur- fakat zihninde büyük resmi olan çalışanın bu durumu kafaya takmaması gerekir. Hatta bazen çalışan, kendi kendini dahi takdir edebilir; “Kendime kocaman bir aferin, bugün yine harika bir iş çıkardın.” vb.
Mesleki açıdan ün kazanmak isteyen çalışan/yönetici, yüksek performansından emin olduğu takdirde ve tüm çabalarına rağmen oluşturduğu etkinin fark edilmemesi halinde kendi değerleriyle örtüşen farklı bir işletmede yeni pozisyonunu alabilir. (veya bazen aynı işletme içinde koşulların değişmesini de bekleyebilir; yönetici değişikliği, terfi almak vb.) Çalışanın ve işletmenin değerlerinin birbirine uygun olması, oluşması gereken sinerji açısından oldukça önemlidir.
Çalışanın kendisini, birim yöneticisinden yetenekli görmesi veya yöneticinin yetkinliğine inanmaması: Sık karşılaşılan bir durumdur. Bildiğimiz üzere ‘etkili liderlik’ anlayışının olmadığı yerlerde çalışanlar, hep birim yöneticisi hakkında serzenişte bulunurlar. Bazı şirketlerde ise çalışanlar, performanslarının gölgede kalacağına inanırlar. (bazı yöneticiler maalesef çalışan/ekip başarısını sadece kendi başarısı gibi gösterebiliyor) Geçen haftalarda bir seminerimde, katılımcılardan biri “ben de bu sebepten dolayı frene basarak gidiyorum” –bilerek performansımı düşürüyorum- demişti, tabii ki bu fikre katılmıyorum. Çalışan bu şekilde yaklaştığında kendi potansiyelini ortaya çıkarma konusunda şimdi veya gelecekte sıkıntı yaşayabiliyor.
Bu aşamada yine zihninde iş yaşamı ile ilgili büyük bir resmi olan çalışan, profesyonel davranarak çalışma performansı ve yönetici tutumu arasındaki ayrımı iyi bir şekilde yapacaktır. Şimdiye kadar gözlemlediğim; bu tarz durumlarda kendini yavaşlatmayan sabırlı çalışanlar, aynı işletmede veya farklı firmalarda pozisyon olarak –yöneticisine fark atarak- zaten olması gerektiği yerlerde olabiliyorlar. Su akıyor ve yolunu buluyor...
Daha iyisini hak ediyorum: Bu yaklaşım da neredeyse her işletmede çalışanların büyük ksımında hissedilen bir durumdur. Çünkü araştırmaların bize gösterdiği; çalışanların büyük çoğunluğunun ‘zaten daha iyi iş yaptığı ve buna rağmen az kazandığı veya az değer gördüğü’ vb. düşüncelere sahip olduğunu gösteriyor, yani insanın doğasında zaten ‘her zaman daha iyisini hak ediyorum’ düşüncesi var.
Yukarıdaki yaklaşımdan bağımsız olarak bir de gerçekten konfor alanını terk edemediği için, aynı işletmede veya farklı bir firmada daha iyi işler çıkaracakken potansiyelini kullanamayan kişilere de rastlamak mümkün. Benim bu konudaki düşüncem; yönetici, çalışan veya firma sahibi olsun, gerçekten daha iyi işler becermekle ilgili potansiyelinin farkında ise konfor alanından çıkarak, daha çok mutlu olacağı veya daha iyi kazanacağı işler yapabilir. Bu konudaki bazı önerilerim:
Toparlayacak olursak, yaşımız kaç olursa olsun, hangi işle uğraşırsak uğraşalım, pozisyonumuz ne olursa olsun, yeterince istediğimizde, konfor alanımızın dışına çıktığımızda, daha huzurlu bir iş yaşamının kapılarını kendimize açabiliriz.
Bu yazıyı yazmamdaki sebeplerden birisi de, günümüzde birçok çalışan sevmediği işlerde, -zoraki bir şekilde işe giderek- çalışıyor ve istemediği hayatları yaşıyor. Hayat gerçekten çok kısa, bazen bir durup düşünmek gerekiyor; “Nereden geldim, neredeyim ve nereye gidiyorum?” sorularını kendimize sormamız gerekiyor...
Eğitim programlarımız ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak ve eğitimlerimizin size sunduğu fırsatları öğrenmek için lütfen katılın.