'Kendi yaşamınızı tam anlamıyla yaşadınız mı, yoksa yaşam mı sizi yaşadı? Siz mi seçtiniz, yoksa o mu sizi seçti?”
Nietzsche
Atalet; diğer bir deyişle tembellik, devinimsizlik. Farklı konularda, hepimizin içinde olan bu atalet sarmalından optimum ölçüde nasıl kurtulabiliriz? Yine eğitim sınıflarımda sık karşılaştığım bir soru: Bunu biliyorum ama yapmıyorum, nasıl başlamalıyım?
Atalet konusuna bazı örnekler; şu hayatta bize zihinsel ve fiziksel muazzam katkısı olan spora bir türlü başlayamamak, ruhumuzun önemli bir ilacı olan kitap okumayı ertelemek, birçok konuda zaman bulamıyorum diye kendimizi kandırmak, sigarayı bırakmak konusunda isteksizlik, kendini geliştirmek yerine film ve dizi sarmalından çıkamamak vb. birçok madde sayabiliriz. İçinde bulunduğu sarmaldan çıkamayanlara, aşağıdaki maddelerin bir nebze de olsa fayda sağlayacağını düşünüyorum.
Tefekkürün gücünden yararlanmak: Hayat çok hızlı akıyor… hiç beklenmedik bir pandemi geliyor ve birkaç sene veya daha fazla bir süre kısıtlı imkânlar çerçevesinde yaşamak zorunda kalabiliyoruz. (Kendi kendime iyi ki pandemi öncesindeki son 7 yılda 15 yeni ülke gezebilmişim diyorum.) Başka bir pandeminin daha ortaya çıkmayacağını bilemiyoruz…
Tefekkür dediğimiz derin düşünme eylemini verimli bir şekilde uyguladığımızda, ataletten sıyrılmak için önemli bir zemin oluşturduğumuza inanıyorum. Hiç yaşlılığı düşünme egzersizi yaptınız mı? Kendimizi yaşlanmış bir şekilde hayal ediyoruz ve pencereden dışarı bakarken kendimize yukarıda, yazının başındaki Nietzsche’nin sorusunu soruyoruz. Ve gerçekten istediklerimizi elimizden geldiğince, gücümüzün yettiğince yaptıysak, yüzümüzde bir tebessüm beliriyor. Ama bir şeyleri hep ertelediysek, yüzümüz asılıyor ve ‘keşke’ diyoruz, kızıyoruz, sinirleniyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor. Pişmanlık, çok yıkıcı bir duygu. Bu egzersizi ara sıra yaparım ve beni birden kendime getirir. Özellikle kimsenin müdahale edemeyeceği bir zaman diliminde bu egzersizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Hedefleri belirgin hale getirmek: Hedef belirsizliği de ataletin önemli bir sebebidir. Hedeflerin belirgin olması, içsel motivasyonumuzu yükselten önemli bir unsurdur. Yaşama dair herhangi bir hedefi olmayan, yaşamında bir anlam bulamayan kişileri, uyuşuk bir şekilde hareket etmelerinden, yavaşlıklarından, gözlerinde herhangi bir canlılık olmamasından hemen tanırız. Bir sene, üç sene veya beş sene sonra nerede olmak istiyoruz veya hayatımızın sonuna kadar zor ulaşabilme ihtimalimiz olan o ‘büyük resim’ nedir? Yeteneklerimiz çerçevesinde bunları belirgin hale getirmek, yazarak çalışmak bizlere büyük fayda sağlar.
Başarısızlık korkusunu yenmek: Küçüklükten itibaren aile veya sosyal çevre baskısı sebebiyle sonradan öğrendiğimiz bu korkuyu yenmemiz de önemli bir adım. Şu anda zirvede olan, iş insanı, sanatçı, bilim insanı, yazar vb. insanların çoğunun düşe kalka bulunduğu noktalara geldiğini, ilk başlarda alay konusu olduklarını veya yeteneklerinin sorgulandığını unutmamak gerekir. Bu konuda Schopenhauer’ın o harika sözünü anımsamakta fayda var: ‘’Her gerçek üç aşamadan geçer. İlki dalga geçilir. İkincisi şiddetli bir şekilde karşı çıkılır. Üçüncüsü ise bariz olarak kabul edilir.’’ Sürdürülebilir başarı çok uzun bir yolculuktur ve çok az sayıda insan bu yolda tabiri caizse acı çekmeyi göze alabiliyor.
Kendini buna -hayalini kurduğun pozisyona- değer hissetmek: Yaşamdaki değerimizi kendimiz belirliyoruz. Hepimizin içinde henüz keşfedilmemiş yetenekler var. Meraklı bir şekilde kendini geliştirebilen insanlar, bunu er ya da geç ortaya çıkarabiliyor. Ve işin üzücü kısmı ise, -araştırmaların gösterdiği- insanların büyük kısmı, potansiyelini tam gerçekleştiremeden hayata veda ediyor. Bireyin yeteneklerinin uygun olduğu bir alanda çok çalışarak, olabileceği en iyi pozisyona ulaşması yaşamdaki en büyük tatmin unsurlarından biridir. Dünyaya gelmiş en büyük yazarlardan biri olan Tolstoy, “Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.” diyerek, başarı yolculuğunda olanlara harika bir cesaret veriyor.
Kendimizle gurur duyacak işler yapmak, her geçen gün yeteneklerimizi ortaya çıkarmak, yaşam boyu öğrenci olmak ve bu yaşamda bir iz bırakmak için çaba göstermek… veya atalet ruhu içinde yok olup gitmek her ikisi de seçimlerimizle ilgili.
Harekete geçmek için mükemmel olmayı beklememek: Şundan eminim ki, yaşamda birçok kişi ilk başta amatör görüneceği için -ki bunun arkasında yine insanlar ne der, düşüncesi yatıyor- bir enstrüman çalmak, yeni bir dil öğrenmek, blog yazmak, kariyerini yeniden inşa etmek vb. konularda yapmak istediklerini yapamıyor. Yapmak istediğimiz her neyse, bir şekilde yola koyulmak ve her geçen bu yolculukta bir adım ileri gitmek ataleti yenmek konusunda önem derecesi yüksek olan bir yöntem. Slogan: “Mükemmel olmayı bekleme, şimdi başla, hemen yap.”
Gelişimi fark etmek: Yaşamda kalıcı başarılara baktığımız zaman, zor ortaya çıktıklarını görüyoruz. Birden ortaya çıkan ve kalıcı olan başarı yok denecek kadar azdır. (burada tabii ki başarının nasıl tanımlandığı da önemli) Herhangi bir alanda iz bırakacak işler yapabilmek için, çok emek vermek, tabiri caizse biraz zahmet çekmemiz gerekiyor. Bu konuda İngiliz Düşünür Bertrand Russell “Sıkıntıya katlanamayan bir kuşak, küçük insanlar kuşağına döner.” diyor. Her geçen gün hedeflerimize bir adım dahi yaklaşmamız bizi önemli ölçüde motive eder. Yeteneklerinin ortaya çıktığını gören, gelişimini izleyen kişiye bir kez bu ‘tutku’ bulaştığında muhtemelen, sabah saatlerinde sürekli alarmı erteleyen birinden, biyolojik saatiyle kalkan birine dönüşecektir. Ve işte bunun oluşması için her şeye değer…
Eğitim programlarımız ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak ve eğitimlerimizin size sunduğu fırsatları öğrenmek için lütfen katılın.